Abdurrahim İstahri hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir Ramazan ayında Abadan’a gitmiÅŸti.
Onu gören herkes, iftar için yemek getirdiler kendisine.
Ancak sabah olunca, yemeklerin hiçbirine el sürmediÄŸini gördüler.
Bu hali görünce;
- Bu zat bir Allah adamı dediler birbirlerine.
O bunu hissedince, terk etti Abadan'ı.
Ve Sehl-i Tüsteri hazretlerinin memleketine gidip, kavuÅŸtu bu büyük Veli’nin sohbetine.
Sehl-i Tüsteri hazretleri “rahmetullahi aleyh”, kendisine;
- Nasıl yemek istiyorsan hazırlasınlar, buyurdu.
Cevaben;
- Öyleyse ekÅŸili olsun, dedi.
İstediği gibi pişirip arzettiler.
İftarı beklerken, kapı önünde bir ihtiyar kimse gördü.
Bir lokma bile yemeden, çömleÄŸi verdi o ihtiyara.
Sadece bir su ile iftar yaptı o gün.
Yarınki oruç için de niyet etti tekrar.
Üç gün üstü üste böyle oldu.
Üçünde de getirilen yemeÄŸi ikram etti baÅŸkalarına.
Din, kimden öÄŸrenilir?
Bu zat, bir gün sohbetinde;
- Dinimizden bir kelime öÄŸrenip öÄŸretmek, bin kere nafile hacca gitmekten daha çok sevaptır, buyurdu.
Sordular:
- Dinimizi nereden öÄŸrenmeliyiz efendim?
- Gerçek din âlimlerinden.
- Onlar kimlerdir efendim?
- Ehl-i sünnet âlimleridir.
- Bu âlimlerin özelliÄŸi nedir ki hocam?
- Onlar sadece nakleder, kendi kafalarından birÅŸey söylemezler.
- Kafasından söyleyen âlimler de var mı ki hocam?
- Elbette. Onlar, din âlimi deÄŸil, din hırsızlarıdır. Dinini, Ehl-i sünnet âlimlerinden veya onların kitaplarından öÄŸrenenler kurtulacaktır ahirette.
|