Habib-i Acemi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” bir kulübesi vardı ki, orada gece gündüz ibadet ederdi Rabbine.
Bir gece elbisesinin söküÄŸünü dikiyordu ki, bir ara iÄŸnesini düÅŸürdü elinden.
Ancak iÄŸneyi görebilmek için çok ışık lazımdı.
O iÄŸneyi düÅŸürdüÄŸü anda gün gibi aydınlandı kulübe.
İğneyi kolayca görüp aldı.
Ama çok utanmıştı.
Yüzünü ellerliyle kapatarak;
- Affet yâ Rabbi, ben buna lâyık deÄŸilim, dedi.
Ve aÄŸladı hayâsından.
Ne derdi var acaba?
Bir komşusu vardı evinin bitişiğinde.
O anlatıyor:
Ben her gün akÅŸam eve vardığımda, aÄŸlama seslerini iÅŸitirdim komÅŸumuzun.
Kendi kendime;
“Acaba ne derdi var ki böyle aÄŸlıyor?” der, sabah uyandığımda, yine aÄŸladığını duyardım.
Bir gün, hanımından;
- KomÅŸunun ne derdi var? diye sordurdum.
Cevabında;
- Bizim bey, hep ölümü düÅŸünür. AkÅŸam olunca; Sabaha çıkar mıyım? diye düÅŸünüp aÄŸlar. Sabah olunca da; AkÅŸama çıkar mıyım? der, yine aÄŸlar, dediler.
Onun kalbinde, dünyanın yeri yoktu.
Ahireti düÅŸünürdü sadece.
En zor iÅŸ nedir?
Bir gün sevdiklerine;
- Bu dinde en zor iÅŸ nedir, biliyor musunuz? diye sordu.
- Bilmiyoruz efendim, dediler.
Buyurdu ki:
- Bu dinde en zor iÅŸ, doÄŸru yolu bulduktan sonra hep o yolda kalmak, sebat etmek, o yoldan hiç ayrılmamaktır.
Ve ÅŸöyle devam etti:
- Hud suresinde, Peygamber efendimize “aleyhisselam”; “Emr olunduÄŸun doÄŸru yolda sabit kadem ol. O yoldan ayrılma!” mealindeki âyet-i kerime inince, Efendimiz “aleyhisselam”; “Hud suresi, sakalıma ak düÅŸürdü” buyurmuÅŸlardır.
|