İnsanlar gelip, o zamanın âlimlerinden;
- Davud-i Tai’nin ne hali var ki, ismi dillerde dolaşıyor. Nereye gitsek, herkes Ondan bahsediyor. Halbuki kendisi insanlardan kaçıyor, diye sordular.
Âlimler;
- Bu, her zaman böyledir, dediler. Kim kullardan yüz çevirip Rabbine dönerse, öyle ÅŸeref bulur ki, akıl ermez.
Hıçkırarak aÄŸlıyordu
Bir gece, evinin düz damına çıktı.
Orada günahlarını düÅŸünüp aÄŸlamaya baÅŸladı.
Hem de hıçkırarak.
Sonra gökyüzüne bakıp tefekküre daldı.
Allahü teâlânın azametini fikredip bayıldı.
Ve komÅŸunun damına düÅŸtü kendi damından.
Gürültüyü duyan adam hızla koÅŸtu yukarı.
Zira hırsız var zannetmişti.
Onu görünce;
- Sen mi düÅŸtün yâ Davud? diye sordu.
- Evet, ben düÅŸmüÅŸüm.
- Nasıl düÅŸtün ki?
- Rabbimi tefekkür ediyordum. Sonra mahÅŸerdeki hâlimi düÅŸünüp dehÅŸete kapıldım. Sonrasını hatırlamıyorum.
Yağlı yemek yer misiniz?
Bir gün de bazı dostları;
- Zaifsiniz. Size yağlı bir yemek getirsek, yer misiniz efendim? dediler.
- Yerim, buyurdu.
Gerçekten de çok açtı.
İhtiyacı vardı yemeye.
Ancak yemek gelince deÄŸiÅŸti fikri.
Yiyemedi.
Zira az ilerde oturan yetim ve kimsesizleri hatırlamıştı.
YemeÄŸi getirene,
- Sen bu yemeÄŸi, filan evde oturan yetim ve kimsesizlere götür, buyurdu. Onlar yesinler.
|