Ali bin Ömer Harbi “rahmetullahi aleyh”, Allah adamlarındandır.
Kerametleri vardı.
Kalbden geçenleri bilirdi mesela.
Sevenlerinden biri, bu zatın sohbetine giderken, yolda kendi kendine; “Huzuruna varınca, (Efendim, zat-ı alinizin yediÄŸi yemekten bana da ikram eder misiniz) diye arz edeyim” ÅŸeklinde düÅŸündü.
Bu düÅŸünce ile vardı huzuruna.
Oturup sohbet ettiler.
Sohbet bitti.
Büyük Veli bu kimsenin eline yapışıp;
- Haydi bizim haneye gidelim, buyurdu.
Ve birlikte eve vardılar.
Sonra, üzerinde yufka ve hurma bulunan bir sini getirip;
- Biz bunlardan yeriz, buyurdu. Haydi birlikte yiyelim.
Yiyip kalktılar.
Adam çok mahcuptu.
“Âh, keÅŸke öyle düÅŸünmeseydim” diyordu içinden.
Bu nasıl zühd ve takva?
Biri de ÅŸöyle anlatıyor:
Ben Ali bin Ömer Harbi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” arkasında ilk defa namaz kıldığımda bir ÅŸey dikkatimi çekmiÅŸti.
Åžöyle ki;
Çok kıymetli, sırmalı bir elbise vardı üzerinde.
İçimden;
“Bu nasıl zühd ve takva ehlidir ki, süslü ve sırmalı elbise giyiyor?” diye düÅŸündüm.
Zira bu hali, dünyaya düÅŸkün olmak gibi anlamıştım.
Allah adamları, dünyaya düÅŸkün olmadıkları için eski elbise giyerler zannediyordum.
Bu düÅŸünce ile namaz bitti.
Mübarek zat bana dönüp;
- Sırmalı elbise giymek, zühdü ve takvayı bozmaz, buyurdu.
Utancımdan yerin dibine geçmiÅŸtim.
|