Seyyid Ebül Vefa hazretleri “rahmetullahi aleyh” BaÄŸdat’ta iken sultanın baÅŸ veziri kendisini çok sevmiÅŸ ve talebesi olmuÅŸtu.
Ama sultan inat ediyordu hâlâ.
Biraz yumuşadıysa da fitneciler huzuruna gelip;
- Sultanım, en güvendiÄŸiniz ve sadık adamlarınız bile birer birer sizden ayrılıp, o zatın hizmetine giriyor, dediler.
Sultanın kafası karıştı yine.
Âlimleri yanına çağırıp sordu:
- Bu Ebül Vefa’yı ne yapalım?
- İmtihan edelim, dediler. En güç dini meseleleri soralım. Cevaplandırırsa ne âlâ. Yoksa iÅŸini bitirelim.
Gidip haber verin
Sultan beÄŸendi bu fikri.
- Tamam, gidip haber verin bunu kendisine.
Gidip söylediler.
- Peki olur, buyurdu. Filan yeri kazın. Orada demirden bir minber bulacaksınız. Onu çıkarıp, etrafında bolca ateÅŸ yakarak iyice kızdırın. Kıpkırmızı kor haline gelince, ben gelip o minbere çıkar ve oradan cevap veririm suallerinize.
Dediği gibi yaptılar.
Cümle halk, o meydanı lebalep doldurmuÅŸ, merak içinde bu zatın gelmesini bekliyordu.
Sultan ve o kırk âlim gelip yerlerine oturdular.
En son Ebül Vefa hazretleri “rahmetullahi aleyh” teÅŸrif etti ve Besmele söyleyerek çıktı o kızgın minbere.
Sorun soracağınızı!
Halk bu hali görünce dehÅŸete kapıldılar.
Büyük Veli, vakar ve heybetle etrafına bakıp;
- Ey âlimler, haydi sorun ne soracaksanız, buyurdu.
Ama o âlimler, o anki ÅŸaÅŸkınlık ve hayretten, soracakları ÅŸeyi tamamen unutmuÅŸlardı.
Ama O, her birinin sualini tek tek söyleyip, cevaplarını verdi.
Ve aşağı indi.
Bu kerameti gören âlimler ve BaÄŸdat halkı, elini öpüp özür dilediler.
Sultan da yumuşadı bu keramet karşısında.
Ve anladı nihayet bu zatın büyüklüÄŸünü.
İhlasla tâbi oldu kendisine.
|